|
|
|
|
|
|
|
|
Sözlük Bilimi
|
Köken Bilimi
|
Metin Dil Bilimi
|
Deyiş Bilimi
|
Tarihsel Dil Bilimi
|
Karşılaştırmalı Dil Bilimi
|
Çeviri Bilimi
|
Gösterge Bilimi
|
|
Edim Bilimi
|
Dil Öğretimi
|
Dil Bilimi Öğretimi
|
Dil Özürleri
|
Klinik Dil Bilimi
|
Ruh Dil Bilimi
|
Toplum Dil Bilimi
|
Adli Dil Bilimi
|
İnsan Dil Bilimi
|
Budun Dil Bilimi
|
Uzam Dil Bilimi
|
Bilişsel Dil Bilimi
|
Sinir Dil Bilimi
|
Dirim Dil Bilimi
|
Bilgisayarlı Dil Bilimi
|
|
|
Ana Bağlantılar
|
|
|
|
|
|
|
|
GENEL DİL BİLİMİ
Son
Güncelleme: 26 Eylül 2018
1. DİLCİLERİN DİL İLE İLGİLİ TANIM VE
GÖRÜŞLERİ
Ferdinand de Saussure
Dil bir kâğıda da
benzetilebilir: Düşünce kâğıdın ön yüzü, ses ise arka yüzüdür.
Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi, ister istemez arka yüzünü de
kesmiş olursunuz. Dilde de durum aynı: Ne ses düşünceden
ayrılabilir, ne de düşünce sesten. (Ferdinand de Saussure (1980)
Genel Dilbilim Dersleri I, TDK, Yayınları, Ankara,
s.105).
Dil, bir toplumun üyelerinin
etkin konuşmalarıyla doldurulan bir veritabanıdır. [Aynı zamanda]
her beyinde potansiyel olarak var olan ya da bireylerin bir
grubunun beyninde daha özel olarak bulunan bir dil bilgisel
sistemdir. Dil, herhangi bir konuşucu tarafından
tamamlanmamıştır, aksine kesin biçimde ortak (kollektif) olarak
vardır.
It is a storehouse filled by
the members of a given community through their active use of
speaking, a grammatical system that has a potential existence in
each brain, or, more specifically, in the brains of a group of
individuals. For language is not complete in any speaker; it
exists perfectly only within a collectivity. (İngilizceye
çeviren: Laurie Bauer (2007), The Linguistics Student's
Handbook, Edinburgh University Press,s.3)
‘C’est un trésor déposé par la
pratique de la parole dans les sujets appartenant à une même
communauté, un système grammatical existant virtuellement dans
chaque cerveau, ou plus exactement dans les cervaux d’un ensemble
d’individus; car la langue n’est complète dans aucun, elle
n’existe parfaitement que dans la masse.’ (Fransızca aslı:
Ferdinand de Saussure, (1969 [1916]).Cours de linguistique
générale. Paris: Payot, s.30)
Video: Saussure ve Göstergenin (Yeniden)
Kuramlaştırılması (Savaş Kılıç)
Edward Sapir
"Dil, yalnızca insana özgü olan; düşüncelerin,
duyguların ve isteklerin, istençle (irade göstererek) üretilmiş
semboller kullanarak iletilmesini sağlayan ve içgüdüsel olmayan
bir yöntemdir.”
"Language is a purely human and
non-instinctive method of communicating ideas, emotions and
desires by means of voluntarily produced symbols."(Edward Sapir
(1921) Language. New York: Harcourt Brace, s.8)
"Dil, öncelikle kültürel ya da sosyal bir
üründür ve öyle anlaşılmalıdır."
"Language is primarily a cultural or social
product and must be understood as such." (Edward Sapir (1929),
"The Status of Linguistics as a Science", Language, Volume 5, No.
4, Aralık 1929, s.214.)
Otto Jespersen
"Dilin özü, insan etkinliğidir - bir kişinin
kendisini başka biri tarafından anlaşılmasına yönelik etkinlik,
diğerinin zihninde olanı anlamak için diğerinin etkinliği ..."
"The essence of language is human
activity—activity on the part of one individual to make himself
understood by another, activity on the part of that other to
understand what was in the mindof the first…” (Otto Jespersen
(1924/1992), The Philosophy of Grammar, University of
Chicago Press, s. 17)
G. Trager
"Bir dil, bir toplum üyelerinin toplam kültüre
göre etkileşime giren nedensiz ses sembolleri dizgesidir.
"A language is a system of arbitrary vocal
symbols by means of which the members of a society interact in
terms of their total culture."(G.Trager, (1949) The Field of
Linguistics. Norman, OK: Battenberg Press)
B.F.Skinner
"Problems raised by this special mode of
action are usually assigned to the field of speech or language.
Unfortunately, the term "speech" emphasizes vocal behavior and is
only awkwardly applied to instances in which the mediating person
is affected visually, as in writing a note. "Language" is now
satisfactorily remote from its original commitment to vocal
behavior, but it has come to refer to the practices of a
linguistic community rather than the behavior of any one member.
The adjective "linguistic" suffers from the same disadvantage.
The term "verbal behavior" has much to recommend it."
(B.F.Skinner (1957), Verbal Behavior,
Appleton-Century-Crofts, s.2)
Düşünen insan basit biçimde davranan
insandır."
"Man Thinking is simply Man Behaving."
(B.F.Skinner (1957), Verbal Behavior,
Appleton-Century-Crofts, s. 452)
Video: BF Skinner - Güvercin ve Kırmızı Küp DeneyiPigeon
& Red Block
Noam Chomsky
"Bir dil, her biri sonlu uzunlukta ve sonlu bir üyeler
kümesinde oluşturulan (sonlu ya da sonsuz) cümleler
kümesidir."
“A language is "a set (finite or infinite) of
sentences, each finite in length and constructed out of a finite
set of elements." (Noam Chomsky (1957) Syntactic
Structures. The Hague: Mouton, s.13)
"Dil yetisi insanlara özgü bir yetidir. Tüm
insanlarda var olan ve başkalarında var olmayan, benzersiz, basit
girdilerle zengin ve karmaşık dilleri ortaya çıkartabilen bir
yeti. Bu şekilde gelişen dil, bizim ortak biyolojik doğamız
doğrultusunda belirlenmiştir, düşünce ve kavrayışa derin bir
biçimde nüfuz eder ve doğamızın temel bir bölümünü oluşturur."
(Noam Chomsky (2009), Bilgi Sorunları ve Dil-Managua
Dersleri, (Çeviren: Veysi Kılıç), BGST Yayınları, s. 53.)
"The language faculty appears
to be a species property, common to the species and unique to it
in its essentials, capable of producing a rich, highly
articulated, and complex language on the basis of quite
rudimentary data. The language that develops in this manner,
largely along lines determined by our common biological nature,
enters deeply into thought and understanding and forms an
essential part of our nature." (Noam Chomsky (1988), Language
and Problems of Knowledge-Managua Lectures, MIT Press, s.
39-40.)
Video: İnsan Beyni Anatomisi
Video : Beynin Broca Bölgesinde Konuşma Merkezinde
Bulunan Tümörün Çıkarılması
Video: "What is Language and Why Does It Matter" - Noam
Chomsky, 2013
André Martinet
"Bir dil, insan deneyiminin her toplulukta
değişik biçimde, anlamsal bir içerik ve sessel bir anlatımla
donanmış birimler, yani anlambirimler biçiminde ayrıştırılmasını
sağlayan bir bildirişim aracıdır; bu sessel anlatım da, öz
niteliği ve karşılıklı bağıntıları bir dilden öbürüne değişiklik
gösteren, her dilde belli sayıda olan ayırıcı ve ardışık
birimler, yani sesbirimler biçiminde eklemlenir..." (André
Martinet (1960), Éléments de Linguistique Génerale, aktaran:
Mehmet Rifat, Sema Rifat (1998), XX. Yüzyılda Dilbilim ve
Göstergebilim Kuramları, Yapı Kredi Yayınları, s. 132.)
R.A. Hall
Dil, insanların alışılmış sözlü-işitsel
nedensiz semboller aracılığıyla birbirleriyle iletişim ve
etkileşim kurdukları kurumdur.
"Language is "the institution whereby humans
communicate and interact with each other by means of habitually
used oral-auditory arbitrary symbols."(R.Hall (1964)
Introductory Linguistics, Philadelphia, PA: Chilton.)
Michael Halliday
Dil, bir ihtimaller dizisidir...
"Language is a range of possibilities, an
open-ended set of options in behavior that are available to the
individual in his existence as social man. The context of culture
is the environment of any particular selection that is made from
within them ... The context of culture defines the potential, the
range of possibilities that are open. The actual choice among
these possibilities takes place within a given context of
situation."(Michael A.K. Halliday (1973)Explorations in the
Functions of Language, London: Arnold.)
Dil, konuşucunun bilincinin iç dünyasını da
içine alan gerçek dünya deneyimlerinden oluşan içeriğin ifade
edilmesini sağlar. [fikri ya da kavramsal işlev]...Dil, [insanın]
sosyal ilişkiler kurmasını ve bunu sürdürebilmesini sağlar.
[insanlararası işlev].... Son olarak dil, kendisiyle ve
kullanılan durumlardaki özelliklerle bağlantılar yapılmasını
sağlar. [metinsel işlev]."
"Language serves for the expression of
'content': that is, of the speaker's experience of the real
world, including the inner world of his own consciousness.
[ideational function]...Language serves to establish and maintain
social relations. [interpersonel function]...Finally, language
has to provide for making links with itself and with features of
the situation in which it is used. [textual function]." (Michael
A.K. Halliday (1970), "Language Structure and Language
Function", New Horizons in Linguistics, edited by John
Lyons, Penguin Books, p.143).
“…A functional approach to language means,
first of all, investigating how language is used: trying to find
out what are the purposes that language serves for us, and how we
are able to achieve these purposes through speaking and
listening, reading and writing. But it also means more than this.
It means seeking to explain the nature of language in functional
terms: seeing whether language itself has been shaped by use, and
if so, in what ways—how the form of language has been determined
by the function it has evolved to serve…” (Michael A.K. Halliday
(1973) Explorations in the Functions of Language, London: Arnold,
s. 7)
Steven Pinker
"Bu kitapta yer alan anlatı, Chomsky'nin derinden
etkisinde olacak. Ancak anlatı kesinlikle ona ait olmayacak, onun
söylediklerini aktarmayacağım. Chomsky, Darwinci doğal seçiciliğin
dil organının kökenini açıklayıp açıklayamayacağıyla ilgili
şüpheciliğiyle pekçok okuyucunun aklını karıştırdı. Ben,
tıpkı göz gibi, önemli işlevleri yerine getirmek için
tasarlanan dil organının evrimsel uyum sonucunda ortaya
çıktığını düşünüyorum. Chomsky'nin dilin
özelliklerinin doğasıyla ilgili varsayımları sıklıkla anlaşılması
güç formüllerle ifade edilen kelime ve cümlelerin teknik
çözümlemelerine dayanır. Onunla aynı nesilden konuşmacıların
tartışmaları üstünkörüdür ve aşırı idealleştirilmiştir. Onun
varsayımlarının çoğunu kabul etmeme rağmen, sadece zihinle ilgili
sonucu pekçok kanıtlarıyla birlikte ikna edicidir, diye
düşünüyorum."
"The story I will in
this book has, of course, been deeply influenced by Chomsky. But it
is not his story exactly, and I will not tell it as he would.
Chomsky has puzzled many readers with his skepticism about whether
Darwinian natural selection (as opposed to other evolutionary
process) can explain the origins of the language organ that he
argues for; I think it is fruitful to consider language
organ evolutionary adaptation, like the eye, its major part
designed to carry out important functions. And Chomsky’s
arguments about the nature of the language faculty are based on
technical analyses of word and sentence structure, often couched in
abstruse formalisms. His discussions of flesh-and-blood speakers
are perfunctory and highly idealized. Though I happen to agree with
many of his arguments, I think that a conclusion about the mind is
convincing only if many kinds of evidence converge on it." (Steven
Pinker (2007), The Language Instinct, How The Mind Creates
Languages, Harper Perennial: New York, (Birinci Baskısı 1994),
s.11)
"Karmaşık
dilin evrenselliği dilbilimcileri heyecanlandıran bir keşiftir ve
dilin basit bir kültürel icat olmadığını ancak özel bir insanî
içgüdünün ürünü olduğunu düşündüren ilk nedendir."
(s.25)
*********
"Dilin özel bir
içgüdü olduğunu gösteren kanıtı tamamlamak için geriye tek bir
aşama kaldı ve bu, genellikle zeki olan bir tür tarafından bir
sorunu çözmek üzere bulunmuş akıllıca bir çözüm değil. Dil
eğer bir içgüdüyse, beyinde tanımlanabilir bir bölümü olmak gerekir
ve hatta belki de onun yerine yerleşmesine yardımcı olan bir dizi
özel gen olmalıdır. Eğer bu genlerin ya da nöronların
işlevini bozarsanız, beynin diğer bölümleri kendini korurken dil
zarar görür, aksine zarar görmüş bir beyinde dil bölümünü ayrı
tutun, aklı geri kalmış ancak dili hiç bozulmamış bir birey,
dilbilimsel açıdan bilge bir aptal elde edersiniz. Öte yandan dil
yalnızca insan aklının bir uygulaması olsaydı, yaralanmaların ve
sakatlıkların insanları dil dahil her yönden daha aptal kılmasını
bekleyebilirdik. Beklememiz gereken tek tablo, ne kadar beyin
dokusu zarar görmüşse o kadar durgun ve kendini az ifade eden bir
kişi olmalıdır.
Henüz hiç kimse bir
dil ya da bir dilbilgisi geninin yerini saptayamadı ama
araştırmalar devam ediyor. Kavram yetisini koruyarak dilden ödün
veren birçok çeşit nörolojik ve genetik bozukluk var, bunun tersi
de var. Bunlardan biri bir yüzyıldan fazla bir süredir, hatta belki
de bin yıldır biliniyor. Beynin sol yarı küresinin ön lobunun alt
taraflarında bazı devrelerinde hasar olduğu zaman –diyelim ki felç
ya da silahla yaralanma yüzünden- kişi genellikle Broca afazisi
yani konuşma zorluğu çeker. Bu kurbanlardan, dil yetisini sonradan
geri kazanan birisi başına genel olayı bütün berakkılığıyla
hatırlıyor:
Uyandığımda biraz
başım ağrıyordu ve sağ kolumun üzerine yattığımı düşündüm çünkü
karıncalanmıştı ve uyuşuktu ve isteklerimi yerine getiremiyordu.
Yataktan kalktım ama ayakta duramadım. Daha doğrusu yere düştüm
çünkü sağ bacağım ağırlığımı taşıyamayacak kadar güçsüzdü. Yan
odadaki çağırdım ama sesim çıkmadı –konuşamadım... Çok şaşırmıştım
ve korkmuştum. Bunun benim başıma geldiğine inanamıyordum, kendimi
sersemlemiş ve ürkmüş hissetmeye başladım, sonra birden felç
geçirdiğimi fark ettim. Bu farkındalık beni bir anlamda rahatlattı
ama kısa bir süre için zira felcin etkilerinin her durumda sürekli
olduğunu zannediyordum. Azıcık konuşabildiğimi fark ettim ancak
sözcükler kendime bile yanlış geliyordu ve söylemek istediklerim
bunlar değildi." (s.48-49)
Steven Pinker (2018), Dil İçgüdüsü-Zihin
Dili Nasıl Meydana Getirir, (Çeviren Feray İlgün), Bilge Kültür
Sanat Yayınevi.
Michael Tomasello
Benim de bir süre takıntı decerecesinde
üzerinde durduğum evrimsel süreçler ile kültürel-tarihsel
süreçler arasında süregiden diyalekttiği açıkça söyleyebiliriz.
İnsan iletişimine ve diline dair bu perspektif böylece
Chomsky’nin önermesini baş aşağı çevirir, zira bu perspektife
göre insan iletişiminin en temel veçheleri işbirliğine ve genel
olarak toplumsal etkileşime yönelik biyolojik adaptasyonlardır,
dilin daha dilsel, dilbilgisel boyutları ise kültürel olarak inşa
edilir ve tekil dil toplulukları üzerinden aktarılır. (Michael
Tomasello (2017), İnsan İletişiminin Kökenleri, Çeviren: Gürol
Koca, Metis Yayınları, s.22)
Video: Çocuk ve Şempanzelerde Fedakârlıkla İlgili
Deneyler
Jerry Fodor, Chomsky ile
Pinker'ın dilin doğasına yönelik görüşlerini aşağıdaki paragrafta
şöyle ayrımlamıştır:
"Chomskyan doğacılar ve hesaplamalı
doğacıların [kastedilen Steven Pinker, Henry Plotkin ve onlar
gibi düşünenler] her ikisi de görüşlerini geleneksel felsefi
akılcılıktan miras almışlardır. Ancak [bu kaynağa dayanma]
sebepleri birbirinden farklıdır.
Chomsky’nin anlatımı/yorumu (ben öyle
diyeceğim) önceliklebilginin kullanımı ve
kaynaklarıyla ilgili sorulara karşılık bulmaya
çalışır, öyle ki akılcı bilgi felsefesinin
[Kartezyen düşünce] bir devamı niteliğindedir.
Hesaplamalı doğacılık ise tam aksine,
öncelikle zihinsel süreçlerin doğasına
odaklanmıştır (örneğin düşünmek gibi); öyle ki
akılcı psikoloji geleneğinin bir devamıdır."
"Chomskian nativists and computational
nativists both view themselves as inheriting the tradition of
philosophical rationalism, but they do so for rather different
reasons. Chomsky’s account (so I’ll suggest) is primarily
responsive to questions about the sources and uses of knowledge,
and so continues the tradition of rationalist
epistemology. Computational nativism, by contrast, is
primarily about the nature of mental processes (like
thinking, for example) and so continues the tradition of
rationalist psychology.(Jerry Fodor (2001), The Mind
Doesn't Work That Way, MIT Press, s.6.)
Vyvyan Evans
"Kısaca, sizi şu fikre ikna etmeyi hedefliyorum: Dil, kalıtımla belirlenmiş insan dilbilgisi bilgisinden, yana sözde 'Evrensel Dilbilgisinden' doğmaz. Dilin, insan zihninin, özellikle de türü özgü kültürel zekâmızın genel özelliklerini ve yeteneklerini yansıttığını, bunları temel aldığını ileri sürüyorum; insanın, öznelerarası iletişim için gerekli olan toplumsallık yatkınlığını yansıttığını iddia ediyorum. Bebeklik çağımızda dil edinirken, anne babamızın, bize bakan kişilerin dilini zahmetli bir şekilde ve pek çok hata yaparak edindiğimize sizi ikna etmeye çalışıyorum. Dil, çaba sarf edilmeksizin otomatik olarak ortaya çıkan bir şey değildir. Öncelikle, maruz kaldığımız dil girdisinden doğar. Bu girdiden hareketle anadilimizi inşa ederiz. Dahası, insan bebeklerinin dil öğrenme sürecinin başında bomboş kaplar olmadığını gösteriyorum. Anadil(ler)imizi edinme bakımından bizi ehil kılan çeşitli genel öğrenme mekanizmalarıyla donanmış halde doğuyoruz."(Vyvyan Evans (2020), Dil Miti-Dil Neden İçgüdü Değildir, (Çeviren: Mehmet Doğan), Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, s.19)
"In a nutshell, I aim to convince you of the
following: language doesn’t arise from innately programmed
knowledge of human grammar, a so-called ‘Universal Grammar’. I
will argue that language reflects and builds upon general
properties and abilities of the human mind–specifically our
species-specific cultural intelligence; it reflects human
pro-social inclinations for inter-subjective communication. I
will seek to persuade you that when we acquire language in
infancy, we do so by acquiring the language of our parents and
caregivers, painstakingly, and by making many mistakes in the
process. Language is not something that emerges automatically,
and effortlessly. It arises primarily from the language input we
are exposed to, from which we construct our mother tongue.
Moreover, human infants, I will show, are not empty vessels that
come empty-handed to the language learning process. We come
ready-equipped with a battery of various general learning
mechanisms that make us adept at acquiring our mother tongue(s)."
(Vyvyan Evans (2014), The Language Myth-Why Language is not
Instinct, Cambridge University Press, s.3)
"Durum şu: Evrensem Dilbilgisini var olmadığını, dilin doğuştan gelmediğini, bunu en azından zannedilen şekilde olmadığını ileri süreceğim. Günümüzde üniversite öğrencilerine sistemli biçimde kıt deneysel-gözlemsel kanıtlarla desteklenen ihtilaflı iddialar sunuluyor. Kamuoyu en gelişmiş bilgiye, tam ve eksiksiz gerçeklere daha düzgün erişimi hakk ediyor. Bu erişimin önemli olmasının nedeni, dilin tüm sosyal bilimler kadar bilişsel bilimler ve davranış bilimlerini de kapsayan engin bir disiplin yelpazesinde merkezi konumda olmasıdır. Dahası, dil fiilen yaptığımız her şeyin merkezindedir: Hayatlarımızın ölçütüdür. Sırf bu sebeple bile olsa, doğru anlaşılması ve doğru yere oturtulması çok önemli.
Bu kitabı yazmamın sebebi, çürütmek üzere yola koyulduğum mitlerin birer hayalî düşman olmamasıdır. Bu kitapta betimlenip çürütülen dil miti capcanlıdır. Bunu meydana getiren mitler (her bölümde bir tanesini ele alıyorum), dilbilimci Noam Chomsky'nin savunduğu yoruma dayalı dilbilim çeşitlerini ve Chomsky'nin destekçisi zihin felsefecisi Jerry Fodor'un (hakkında daha çok şey anlatacağız) geliştirdiği yoruma dayalı psikolojiyi içeriyor. Bu mitlerin kesin gerçekler olduğuna yaygınlıkla inanılıyor. Daha endişe verici olan ise, bu mitlerin yaygın olarak kullanılan ders kitapları tarafından onaylanmasıdır. Bu olay bir hikåyenin, ne kadar yanlış olursa olsun, uygun şekilde yontulduğunda geniş bir mecraya yayılan sabit gerçek haline gelebildiğinin ibretlik örneğidir. İçgüdü-olarak-dil tezi akla yatkındır. Fakat akla yatkın olması, gerçek olmasını gerektirmiyor. İçgüdü-olarak-dil tezi, Hegelci bir savdır. Deneye, gözleme dayanan bir temeli yotur, daha da kötüsü mittir. (Vyvyan Evans (2020), Dil Miti-Dil Neden İçgüdü Değildir, (Çeviren: Mehmet Doğan), Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, s.39)
Muharrem Ergin
Dil, insanlar arasında
anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları
olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık,
temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar sistemi,
seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir (Muharrem Ergin (1985)
Türk Dil Bilgisi, İstanbul, s.3).
Bu tanımla ilgili bir
eleştiri:
"Bu tanımdakı 'sosyal bir kurum', 'temeli bilinmeyen zamanlarda
atılmış bir gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.'
yargılarına katılmamak mümkün değil. Ancak dil'in 'tabii bir
vasıta', yani doğal bir araç ve 'canlı bir varlık' olduğu
yolundaki yargılara katılmak olanaksızdır. Çünkü dil 'doğal'
değil, tam tersine yapma bir araç'tır, yapıcısı insanoğludur.
Dilin 'canlı bir varlık' olduğu yargısı da geçen yüzyıl
ortalarında ünlü Alman dilcisi August Scheicher tarafından oraya
atılıp savunulmuş, fakat 20. yüzyıl başlarında Ferdinand de
Saussure'ün ortaya çıkışı ile bütün taraftarlarını yitirmiş,
eskimiş ve yanlış bir g@?rüştür. Ayrıca, Ergin'in tanımındaki
'sosyal müessese' ve 'gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemi'
yargıları 'tabii bir vasıta' ve 'canlı bir varlık' yargıları ile
çelişmektedir, çünkü 'sosyal bir kurum' ve 'sosyal bir antlaşma
veya sözleşme sistemi' aynı zamanda 'doğal bir araç' ve 'canlı
bir varlık olamaz. Sonuç olarak denilebilir ki sayın Ergin'in
dil'i tanımı modern dil bilimi açısından eskimiş ve çelişkilidir,
yani yanlıştır. (Talat Tekin (1994), "Dilbilim Açısından Türkçe
Gramarler", Türkoloji Eleştirileri, Doruk Yayınları, s.
79-80.)
Tahsin
Banguoğlu
"Dil insanların meramlarını
anlatmak için kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir. Elle,
başla, gözle, kaşla işaretler yaparak da bazı duygularımızı,
düşünce ve dileklerimizi anlatırız. Fakat en mükemmel anlatma
(expression) vasıtamız dildir.
Konuşma (parole) kişi oğluna
vergi olan ve insanı hayvandan ayıran bir yüksek
işleyiştir(function). İnsan konuşma yeteneği ile doğar. Fakat dil
doğuştan bilinmez. Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini,
anadilini (langue maternelle) uzun bir çıraklık devresi süresince
öğrenir. Aslında her dil (langue) bir insanlar topluluğu arasında
binyıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur."
(Tahsin Banguoğlu (1986) Türkçenin Grameri, Ankara,
s.9)
Tahir Nejat Gencan
Duygu, düşünce ve
dileklerimizi anlatmaya yarayan işaretlerin —daha çok, ses
işaretlerinin— hepsine birden dil denir... Dil, düşüncenin, —daha
geniş anlamıyla içbenliğimizin — aynasıdır (Tahir Nejat Gencan
(1966) Dilbilgisi, İstanbul, s.1).
Doğan
Aksan
Dil, düşünce, duygu ve
isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler
ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan,
çok yönlü ve çok gelişmiş bir dizgedir. (Doğan Aksan (2003), Her
Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Kurumu Yayınları,
s.55)
Berke Vardar
Belli bir insan topluluğuna
özgü, çift eklemli sesli göstergeler dizgesi. F. de Saussure'ün
yaptığı ve birçok dilbilimcinin benimsediği ayrıma göre,
dilyetisinin toplumsal ürünü olan dil, bu yetinin bireylerce
kullanılabilmesini (bak. söz) sağlayan ve toplumca benimsenmiş
olan uzlaşımsal bir düzendir. Hem gösterenlerle gösterilenlerin
birleşmesiyle oluşan bir dizge, hem de bu birleşimin ürünü olan
göstergelerle bunları oluşturan ve bunların oluşturduğu öğelerin
işleyiş kurallaırın içeren düzenektir. 2. Bildirişim sağlamak
aracı olarak kullanılan ve doğal diller dışında kalan her türlü
göstergeler dizgesi, anlatım yöntemi (örn. sinama dili, arıların
dili). (Berke Vardar (1998) Açıklamalı Dilbilim Terimleri
Sözlüğü, İstanbul, s.75)
Fuat Bozkurt
Dil, evreni algılayış ve
yansıtmanın ses, sözle göstergesidir. Evren sonsuz ve
devingendir. Kişioğlu evreni bilinci ile algılar, dili ile
yansıtır. Kişioğlu evreni algılama ve yansıtması ölçüsünde dili
güçlüdür. Bu bakımdan dil, kişinin evrene açılan aydınılığıdır.
(Fuat Bozkurt (1995) Türkiye Türkçesi, İstanbul,
s.5).
Mustafa Altun
Dil, insan hayatının
merkezinde yer alan ve onun kendini, evreni ve sosyal çevresini
tanımasını, insanlarla iletişim kurmasını, içinde yaşadığı
toplumun geçmiş birikimlerini edinmesini, geleceği tasarlamasını
sağlayan, doğuştan gelen, biyolojik temelleri olan, nedensiz
göstergelerden örülü sesli bir bildirişim sistemidir.
Dilin hem bireysel, hem de toplumsal yönü vardır. Beynin
elektrokimyasal etkinlikleri üzerine yapılan deneysel çalışmalar
da göstermiştir ki, bireysel açıdan dil, bilişsel bir süreçtir.
Ancak konuşma etkinliğinin gerçekleşmesi için birden fazla insana
ihtiyaç vardır. Bu yönüyle de dil etkinliği toplumsal bir süreç
olarak kabul edilir. Saussure'ün "parole [söz, kişisel söz]" ve
"langue [dil, toplumsal dil]", Chomsky'nin "competence [edinç,
yeti, bireyin doğuştan getirdikleri, doğuştan eğilimleri]" ve
"performance [edim, dil kullanımı]" terimleri dildeki bireysel ve
toplumsal ayrımının bir göstergesidir.
Bilişselcilerin ifadesiyle dil etkinliğinin tümüyle bir
bilişsel etkinlik olduğunu düşünmek kadar, davranışçılar gibi
dili sadece sözel bir davranış olarak algılamak da kanımca dili
eksik tanımlamaktır. Her iki görüşün de doğru yönleri olmasına
rağmen, iki görüşün uzlaştığı ortak ve yeni bir görüşü benimsemek
daha uygun olacaktır.
Daha uç noktada Steven Pinker, Ray Jackendoff gibi dili
evrimsel süreçle ilişkilendiren araştırmacılar olsa da, deneysel
çalışmalar onların ileri sürdükleri görüşleri tam anlamıyla
doğrular nitelikte değildir(1).
Bu açıklamaları somutlaştırmak için şöyle bir örnek
verilebilir:
Türkçede 'senin, onun, sizin, onların' diyoruz da
mantık gereği 'benin, bizin' diyemiyoruz. Burada da
başka bir mantık işletiliyor, fonetiğin mantığı. Yani içinde yine
bir mantık var. 'B' ve 'n' ünsüzlerinin çıkış noktalarından
kaynaklanan çatışmayı gidermek için 'mantık' gereği, zihnimiz
daha yakın olan 'm' ünsüzünü devreye sokuyor ve biz 'benim' ve
'bizim' diyiveriyoruz. Peki zihnimiz bu işlemleri nasıl
gerçekleştiriyor, bunun böyle olması gerektiğini nereden biliyor?
Chomsky'nin 'Evrensel Dil Bilgisi' dediği doğuştan getirdiğimiz
ilkelerle bunu açıklamak mümkün. Öyleyse bu kurallar dizgesi,
biyolojik doğamızın bir parçası olmalı.
(1) Chomsky ve arkadaşları ile Pinker ve Jackendoff arasındaki
dilin evrimselliğine dair farklı görüşlerin dile getirildiği iki
önemli makale için bkz.:
* Marc D. Hauser, Noam Chomsky, W. Tecumseh Fitch,
(2002), "The Faculty of Language: What Is It, Who Has It, and How
Did It Evolve", Science 22 November 2002: Vol. 298. no.
5598, s. 1569 - 1579
* Steven Pinker-RayJackendoff (2009), “The
Components of Language: What’s Specific To Language, and What’s
Specific to Humans”, Language Universals, Morten H.
Christiansen, Chris Collins, and Shimon Edelman (Ed.), Oxford
Press, s. 126-151.
Dilin evrimselliği ile ilgili son yayın:
*Robert
C. Berwick, Noam Chomsky (2016), Why Only Us: Language and
Evolution, MIT Press, 224 s. (yeni)
2. DİLİN TASARIM
ÖZELLİKLERİ
İnsan iletişimi, diğer canlıların iletişim
tarzlarından oldukça farklıdır. Zaman, mekân, yapı, işlev ve
süreç bakımından kimi hayvanlarla iletişim benzerlikleri görülse
de, ayrılan pekçok özellik vardır. Amerikalı insan bilimci ve dil
bilimci Charles F. Hockett, insan iletişimini
havyanlardan ayıran bu özellikleri belirlemiş ve maddeler halinde
sıralamıştır (1960:88–96, 1964:135–147, yorumlanarak ve
örneklendirilerek aktarılmıştır):
2.1. Sessel-İşitsel Oluk (Vocal-Auditory
Channel)
Ses, ağızdan çıkarak hava tabakasının
oluşturduğu bir oluktan geçip işitme organına ulaşır. Ancak
burada dilin bu özelliğinden hareketle konuşma yitimi olan
insanların dilsiz oldukları gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır.
2.2. Yayın Gönderme-Yönlendirici İşitim (Broadcast
Transmission and Directional Reception)
Bir ileti işitme menzili sınırları içinde
herhangi bir insan tarafından duyulabilir ve sesin çıkış kaynağı
ve dinleyiciye uzaklığı kulakların yön bulma yeteneğiyle
tanımlanabilir. Ses kaynağı ile dinleyici arasındaki mesafe
arttıkça, işitme kalitesinde ve algılamada düşme meydana
gelebilir. Bu açıdan, yüz yüze iletişimde mesafenin yakınlığı,
iletişimin kalitesini artırabilmektedir.
2.3. Hızlı Yitim (Rapid Fading)
İşitsel işaretler geçicidir. Konuşmadan
saniyeler sonra kaybolurlar ve dinleyicinin elverişli olması
beklenmez. Ancak teknolojik ilerleme sonucu icad edilen aygıtlar,
işitsel işaretlerin kaydedilip tekrar dinlenilmesine imkân
vermektedir.
2.4. Değiş-Tokuşedilebilirlik
(Interchangeability)
Her zaman için konuşucu, dinleyiciyle
karşılıklı yer değiştirebilirler. Konuşucu daha önce aktardığı
iletileri yeniden üretebilir ve bu diğer iletilerden bağımsız
olarak dinleyici tarafından anlaşılabilir.
2.5. Tam Geri Bildirimli (Complete Feedback)
Konuşucu kendi sesini duyabilir ve bu sayede
konuşmasını düzelterek dinleyiciye aktarabilir. Bu, konuşma
sırasında yaşanacak yanlış anlaşılmaların da önüne geçmek için
önemli bir niteliktir.
2.6. Özelleştirebilirlik (Specialization)
Konuşmadaki ses dalgalarının, anlamları işaret
etmekten başka bir işlevi yoktur. Daha açıklayıcı olmak
bakımından “Dur!” işaretini gösteren metalden yapılmış ve
boyanmış trafik levhası ile “dur” kelimesini oluşturan sesler
arasında bu bağlamda işlev açısından bir benzerlik
kurulabilir.
2.7. Anlamsallık (Semanticity)
Konuşma ögeleri, bildirişime katılanların
paylaştığı sosyal, kültürel ve fiziksel dünyanın göndergesel
ilişkileri aracılığıyla anlam taşırlar. Mesela, kitap
kelimesi, kütüphaneci, öğrenci ya da akademisyen için hem benzer,
hem de ayrı anlamlar içerebilir.
2.8. Nedensizlik (Arbitrariness)
Anlam ile işaret arasında doğal ve zorunlu bir
ilişki yoktur. Dil bilimsel anlam bütünüyle sosyal uzlaşma
konusudur. Yansıma kelimeleri bir ölçüde bunun dışında
tutabiliriz: me sesinden melemek, hav sesinden
havlamak gibi. Ancak bu kelimelerin de zamanla işaret
ettikleri ilk anlamdan uzaklaştıkları düşünülürse, bu
genelleştirmenin doğru olduğu söylenebilir.
2.9. Ayrıklık (Discreteness)
Bütün konuşma, konuşmayı oluşturan ses
öğelerinin sonlandırılmasıyla kesilebilir. Bilinçli olarak sesin
aralıklarla telaffuz edilmesi mümkündür. Bu özellik hayvanların
bağırışlarından farklılık gösterir.
2.10. Yer Değiştirilebilme (Displacement)
Konuşmacı ve dinleyici, zaman ve mekandan
bağımsız olarak şeyler ve olaylar hakkında konuşabilir. Bu,
insanın dil yoluyla evreni içselleştirmesi anlamını
taşımaktadır.
2.11. Üretilirlik / Açıklık
(Productivity/Openness)
Diller, eski konuşma öğelerinden yeni ifade
biçimleri üretebilecek sonsuz bir açıklama ve anlamlandırma
yeteneğine sahiptirler.
2.12. Geleneksel Aktarım (Traditional
Transmission)
Dil, içgüdüsel değildir. Eğitim ve öğretim
yoluyla nesilden nesile aktarılır. Bu konuda farklı görüşler söz
konusudur. Kimi dilciler dilin doğuştan olduğunu savlarken (Noam
Chomsky), kimi de, dilin toplum içinde sonradan öğrenildiğini
ifade etmektedir (Edward Sapir gibi)
2.13. Örüntüde İkilik (Duality of Patterning)
Dilin seslerinin kendiliğinden bir anlamı
yoktur. Ancak sonsuz sayıda anlamlı ifadeler üretmek için sesler
farklı biçimlerde birleştirilebilir. Mesela, gemi
kelimesindeki seslerle imge kelimesini de telaffuz
edebilirsiniz ya da m ünsüzünün yerine z ünsüzünü getirdiğinizde
gezi kelimesini de üretebilirsiniz.
2.14. Açık Uçluluk (Prevarication)
Dilsel ileti hatalı olabilir. Bu sebeple
tahmin yürütebiliriz, hikâye anlatabiliriz, önerme
oluşturabiliriz ve yalan söyleyebiliriz. Mesela, nitelikleri
aslında uygun olmayan bir malı, uygun bir dil kullanarak alıcıyı,
nitelikli bir mal olduğuna ikna edebilirsiniz.
2.15. Dönüşlülük (Reflexivity)
Dil, kendi kendisini ifade edebilir. Bu, dilin
üst dil (metalanguage) işlevidir. Mesela “Dün ağız
araştırmalarıyla ilgili izlenimlerimi öğrencilerle paylaştım.”
cümlesindeki ‘dün’ kelimesi zaman zarfıdır.” cümlesi gibi.
2.16. Öğrenirlik (Learnability)
Her hangi bir dilin konuşucusu diğer dilleri
de öğrenebilir.Ana dili Türkçe olan bir insan
İngilizce, Almanca, Fransızca vb. dilleri de sonradan
öğrenebilir. Bu öğrenme, çoğunlukla ana dili gibi doğal ortamda
gerçekleşmediği için daha uzun bir süreç gerektirebilir. İkinci
dil edinimi adı verilen bu öğrenme ile ilgili araştırmalar,
uygulamalı dil biliminde değişik yöntem ve tekniklerin ortaya
çıkmasına yol açmıştır.
Kaynaklar
Dr.Mustafa Altun © 2004-2018
|